TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası'ndan (EMO) yapılan açıklamada, ABD ile enerji alanında yapılan anlaşmalara ilişkin yapılan değerlendirmede, "Bütün bu gelişmeler Türkiye'nin doğal kaynaklarının ve kültürel değerlerinin tahribatı pahasına, ülkemizin küresel enerji ağlarında bir dağıtım üssü olarak konumlandırılmasının hedeflendiğini göstermektedir. Enerji politikalarımızın toplumun gerçek ihtiyaçlarından çok uluslararası sermaye ve enerji tekellerinin çıkarlarına hizmet etmesi kabul edilemez" ifadeleri kullanıldı.
TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ABD ziyareti sırasında enerji alanında yapılan anlaşmalara ilişkin yazılı basın açıklaması yayımladı. Açıklamada, nükleer ve doğalgaz başta olmak üzere ABD ile mutabakat zaptları imzalandığı, BOTAŞ'ın ABD'li şirketlerle uzun vadeli LNG tedarik anlaşmaları yaptığı belirtilmekte, özellikle ABD ile imzalanan sivil nükleer işbirliği mutabakatına dikkat çekildiği, Akkuyu örneğine olduğu gibi kamu kaynaklarının bu kez ABD'ye aktarılmasının hedeflendiğini kaydedildi.
Açıklamada, ayrıca doğalgaz ve nükleer santrallara verilen alım garantilerinin yerli ve yenilenebilir enerji yatırımlarının önünü tıkadığı ifade edilmektedir. Türkiye'nin enerji politikasının dışa bağımlılığı azaltmak yerine uluslararası enerji tekelleri arasında denge kurmaya dayalı şekillendiğini, ülkenin bir "enerji dağıtım merkezi"ne dönüştürülmeye çalışıldığını belirtildi.
"BOTAŞ ile ABD'li Mercuria arasında 20 yılda toplam 70 milyar metreküp doğalgaz eşdeğeri LNG tedariki yapılacak"
Türkiye'nin New York'ta düzenlenen 17. Türkiye Yatırım Konferansı Enerji Yuvarlak Masa Toplantısı'na katıldığı ve burada ABD'nin önde gelen enerji ve finans şirketlerinin temsilcileriyle görüştükleri hatırlatılarak açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
"Aynı temaslar kapsamında BOTAŞ ile ABD'li Mercuria arasında her yıl yaklaşık 4 milyar metreküp olmak üzere 20 yılda toplam 70 milyar metreküp doğalgaz eşdeğeri LNG tedariki anlaşması yapıldığı görülmektedir. Anlaşmayla ağırlıklı olarak kış aylarında ABD'den doğalgaz ithal edileceği anlaşılmaktadır. 2026-2045 yıllarını kapsayan anlaşma kapsamında BOTAŞ, LNG'yi ABD yükleme limanları ile Türkiye, Avrupa ve Kuzey Afrika'daki gazlaştırma terminallerinde alabilecek. Ayrıca aynı gün bir başka ABD'li şirket olan Woodside ile BOTAŞ arasında uzun dönemli bir ön anlaşma da imzalanmıştır. Anlaşma ile tarafların, 2030 yılından itibaren 9 yıl süreyle yaklaşık 5,8 milyar metreküplük LNG'nin, çoğunlukla Louisiana LNG Projesi'nden olmak üzere, BOTAŞ'a tedarik edilmesi konusunda ön mutabakata vardığı kaydedilmiştir.
"Akkuyu'da Rusya'ya kurdurulan nükleer santralın bir benzerinin bu kez ABD'ye kurdurulmak isteniyor"
Nükleer enerji konusunda da 25 Eylül 2025 tarihinde ABD ile bir iş birliği zaptı imzalandığı anlaşılmakta ve Beyaz Saray'da imzalanan söz konusu Stratejik Sivil Nükleer İş Birliği Mutabakat Zaptı'yla iki ülke arasında sivil nükleer enerji alanında iş birliği yapılacağı ifade edilmektedir. Bu tip 'Mutabakat Zaptı' olarak nitelendirilen belgelerin somut ve bağlayıcı anlaşma metinleri olmamasına rağmen, Akkuyu'da Rusya'ya kurdurulan nükleer santralın bir benzerinin bu kez ABD'ye kurdurulmak istendiği söylenebilir. Bu tür belgelerin sonraki teknik anlaşma, kontrat veya uygulama adımlarına zemin oluşturmak amacıyla hazırlandığı göz önüne alınırsa, ülkemizin bu kez de ABD'nin sahibi olacağı bir santrala ev sahipliği yapacağı ve verilecek alım garantisi ile kamu kaynaklarının Rusya'ya olduğu gibi bu kez de ABD'ye aktarılmasının hedeflendiği anlaşılmaktadır. Böylelikle ülkemizin enerji politikasının dışa bağımlılığı azaltmak ve yerli kaynaklara kamusal yatırım yapmak yerine küresel ölçekteki enerji tekelleri arasında bir denge kurmaya dayalı olarak şekillendirilmeye çalışıldığı görülmektedir. Geçmişte Rusya ile yapılan 'al ya da öde' anlaşmalarıyla şekillendirilen doğalgaz bağımlılığı, bu kez okyanus ötesinden yeni bir kaynakla çeşitlendirilerek pekiştirilmeye çalışılmaktadır."
"Açıkça yanlış ve yıkıcı bir enerji politikasının derinleştirilmeye çalışılıyor"
Doğalgaz ve nükleer santrallara verilen alım garantileri nedeniyle bugün Türkiye'de atıl bir üretim kapasitesi olduğu ifade edilen açıklamada, "Bu gerçek, yerli ve yenilenebilir kaynaklara dayalı santralların yaygınlaşmasındaki en büyük engeldir. Sınırları içindeki nükleer, kömür gibi sorunlu kaynaklara dayalı elektrik üretim tesislerini tasfiye eden Avrupa ülkelerinin arz güvenliğini sağlamak için Türkiye'nin seferber olması ve yatırımcı arayışı, açıkça yanlış ve yıkıcı bir enerji politikasının derinleştirilmeye çalışıldığını göstermektedir. Türkiye'nin mevcut kurulu gücü, ülkenin ihtiyaçlarının oldukça üzerindedir ve bu kapasitenin önemli bir bölümü yıllar içerisinde yanlış politikalarla fosil yakıtlara dayalı olarak şekillendirilmiştir" denildi.
Açıklamada, uluslararası enerji politikaları kapsamında Türkiye'ye biçilen yeni rolün ise "enerji bölgesi" ve "dağıtım merkezi" haline getirildiğini belirtilerek, "Bu yaklaşım, Türkiye'nin kendi enerji ihtiyacından ziyade, daha yüksek enerji talebi bulunan ülkelere kaynak aktarımına odaklanmaktadır. Hatırlanacağı üzere yaklaşık bir yıl önce açıklanan Enerji Bakanlığı'nın 2035 'vizyonunda' da ülke kurulu gücünün iki katı kadar bir iletim ve üretim altyapısı hedeflendiği açıklanmıştı. Bütün bu gelişmeler Türkiye'nin doğal kaynaklarının ve kültürel değerlerinin tahribatı pahasına, ülkemizin küresel enerji ağlarında bir dağıtım üssü olarak konumlandırılmasının hedeflendiğini göstermektedir. Enerji politikalarımızın toplumun gerçek ihtiyaçlarından çok uluslararası sermaye ve enerji tekellerinin çıkarlarına hizmet etmesi kabul edilemez" ifadeleri kullanıldı.
"Ekonomik sorunlarımız uluslararası tefecilerin sözcüsü konumundaki Dünya Bankası, IMF gibi kuruluşlarla çözülemez"
Dünya Bankası ve enerji tekelleri ile gerçekleştirilen bu görüşmeler ve uzun vadeli 'al ya da öde' tip anlaşmalarının zaten çok sınırlı olan enerji bağımsızlığı imkanımızı da toptan riske atacak nitelikte olduğuna dikkat çekilerek, şunlar kaydedildi:
"Farklı siyasi ihtiyaçları karşılamak, sıcak nakit akışını sağlamak gibi günübirlik politikaların uzun vadeli sorunlar yarattığı, yurttaşların alım gücünün çok üstünde sonuçlar doğurduğu ortadadır. Elbette Rusya'ya olan bağımlılığın azaltılması ve kaynak çeşitliliğinin sağlanması ülkemiz için hayati önemdedir. Bunu sağlayabilmemizin tek koşulu, kamusal bir planla yerli teknoloji de geliştirerek yenilenebilir kaynaklara yatırım yapmaktır. Rusya'ya sağlanan imtiyazların benzerlerinin ABD'ye de verilmesiyle çözüm sağlanmayacağı ortadadır. Ekonomik sorunlarımız uluslararası tefecilerin sözcüsü konumundaki Dünya Bankası, IMF gibi kuruluşlarla çözülemez; enerji bağımsızlığı için kamunun doğrudan yatırım yaptığı kamucu modele geri dönülmesi gerekir. Pahalı enerjinin enflasyon ve ekonomi üzerindeki yükünü düşürmek için üretimden dağıtıma kadar tüm süreçleri yönetecek dikey entegre bir kamu tekeli yeniden kurulmalıdır."